İslam Barıştır
Ali Rıza Demircan 2022-06-07
İslâm; Yüce Allah'ımızın insanlığın dünya ve âhiret mutluluğunu sağlaması için gönderdiği ve de son ve evrensel kıldığı Hak Dîn'dir. Bir amacı da insanlar arası ilişkileri dengeye oturtmak olan bu Hak Dîn'in tüm insanlığa yönelik bir çağrısı da barıştır.
İsmi gibi içeriği ile de barış olan İslâm, omurgasını oluşturan Kur'ân'da şöyle buyurmaktadır: "Ey İnananlar! Barışı sağlayıcı bütün atılımları benimseyerek / topluca barışa girin./ Birbirlerinizin hakları ve hürriyetleri önünde boyun eğin. Şeytan'ın adamlarını /barışa aykırı yolları izlemeyin. Çünkü Şeytan size, bozgunculuğu apaçık bir düşmandır. Eğer size gelen hakikat belgelerini idrak ettikten sonra (barıştan) saparsanıziyice bilin ki Allah sorgulamaya gücü yetendir, hikmet sahibidir." (1) Bütün insanlarla barış yapılması için Kur'ân'ın mü'minlere yaptığı bu çağrı temelde ilâhî vahye dayanan bütün önceki İlâhi Şerîatler ve de beşeri sistemler tarafından yapılmaktadır. Ama ne acıdır ki barış arzu edilen şekilde ve ihtiyaç duyulan kapsamda gerçekleştirilememektedir. Çünkü barış ancak ve ancak insanlığın kabul ettiği ortak değerleri ve görevleri etkili bir şekilde hayata geçirmekle sağlanabilir.
Evrensel olan İslâm'ın kabulüne, beşeri akıl ve bilimin egenelleştirdiği onayına göre insanlığın ortak değerleri tarihi asırlarda olduğu gibi dönemimizde de temel haklar ve hürriyetlerdir. İnsanlığın kabul ettiği müşterek görev de sosyal adâleti sağlamaktır.
Barış için haklar ve hürriyetlerle sosyal adâlet gereklidir İslâm, temel hakları ve hürriyetleri takdis ederek ve sosyal adâleti amaçlayarak, barış ortamını oluşturmuştur.
Yüce Allah'ımızın yaratırken varlığımıza yerleştirdiği, şerîatleriyle de görevleştirerek ebedî mutluluğumuza aracı kıldığı insan hakları ve özgürlüklerini tanır, O'nun yüklediği mali görevleri yaparsak barış gerçekleşir. İnanç ayrılığı barışa engel değildir.
Can ve mal dokunulmazlığı, vicdan ve din özgürlüğü, özel hayatın gizliliği, inanılan değerleri yayma, âdil yargı/düşünce ve öğrenim-eğitim ve örgütlenme hakkı, şeklinde özetlenebilecek haklar ve hürriyetler, hukuken ve fiilen hayata geçirilemezse, barışın gerçekleşmesi mümkün değildir.
Kur'ân'ımız; örneğin Mumtehine Sûresi'nin 8. âyetinde dini yaşama hürriyetimizi çiğnemeye kalkışan ve bizi yaşadığımız yurtlardan ve kurumlardan atmaya ve bu uğurda yardımlaşmaya çalışan insanları kendimize Dost ve üzerimize yönetici edinemeyeceğimizi bildirirken, vurgulamaya çalıştığı gerçek budur.
Kur'ân; mütecavizleri, zâlimler olarak tanımlamaktadır. Zâlimler nasıl barış yapabilirler?
Sosyal adâlet gerçekleştirilmedikçe, toplumsal yardıma muhtaç insanların toplum standartlarına göre belirlenecek ihtiyaçları giderilmedikçe de toplumsal barış sağlanamaz. Barışı sağlamak şöyle dursun anarşi dizginlenemez, kaos önlenemez. Şanlı Peygamberimiz dini-mali görevler olan zekât, âciz akrabaya nafaka, yararlanılan mallardan ödünç verme yoluyla faydalandırma ve felaket anlarında yardıma koşma gibi sosyal adâleti gerçekleştirici görevleri yapmamanın tarihi toplulukları birbirlerinin kanını dökmeye, mallarını yağmalatmaya yönlendirdiğini açıklamaktadır. Malların dağılımında dengeyi oluşturan adâlet sağlanmazsa denge olan barış nasıl sağlanabilir?
Mesela Kur'ân inancı ne olursa olsun haklar ve özgürlüklere saygılı tüm insanlara karşı adâleti ve ikramı öğütleyerek barışa katkı sağlamaktadır. (2) Hangi amaçla olursa olsun yapılan barış çağrılarının kabul edilmesini ve inanç farklılıklarının barışa engel kılınmamasını emir buyurmaktadır. (3) Enfal Sûresi'nin 60. âyetinde şöyle buyrulur: "Eğer onlar barıştan yana eğilim gösterirlerse, sen de barıştan yana ol. Ve Allah'a güven. O, gerçekten her şeyi işiten, her şeyi hakkıyla bilendir."
Yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerim, İslâm dışı topluluklarla en güzel yöntemlerle diyaloğa girilmesini ve hatta gerektikçe onların affedilmesini öğütleyerek de barışa yol açmıştır. Kur'ân'ımızın "Sizin dininiz, size, bizim dinimiz bize" şeklindeki duyurusu da gerçekçi bir barış mesajıdır. (4) Verdiğimiz ölçüler objektif ölçülerdir.
İnançları farklı olan bütün İnsanlar için barışı sağlayıcı vasıftadır.
Şanlı Peygamberimiz de barış anlamını içeren selam sözcüğünü kullanarak selamlaşmadan affedici olmaya kadar barışa yöneltici ve de Cennet'e götürücü nice öğütler vermiştir. Hayati bir zaruret olarak değerlendirdiği için çok istisnai bir uygulamayı yani barış için yalanı meşrulaştırmıştır. (6) Barış eylemlerini de sevabı en büyük ameller arasında zikretmiştir.
Barış ancak güç ile sağlanabilir. İslâm'ın barışa çağrısını ve barışa yöneltici kurallarını özetlemeye çalıştık. Barışla ilgili olup barış kadar önemli bir nokta da barışın güçle sağlanabileceğidir. Bu sebepledir ki Kur'ân'ımızın Enfal Sûresi'nde önce kuvvet hazırlanılması,sonra da barışın kabullenilmesi emrolunmuştur. (7) Barış güçle sunulur, kabul edilir, korunur ama dilenilmez. Hakları ve hürriyetleri çiğneyen sömürücülerden barış dileyenler, barışı sağlayamaz, yalnızca zilletlerini artırırlar.
Muhammed suresi 135. ayette şöyle buyrulur: (İnancınız ve ahlâkî değerlerinizle) en üstünken (haklarınız ve özgürlüklerinizi) çiğneyen zâlimlere karşı gevşemeyin ve onlardan barış dilenmeyin. Allah sizinledir. Yaptığınız çalışmaların karşılığını eksiltmez.
Biz insanlar Rabbimiz tarafından en güzel kıvamda yaratılmış ve güzel ameller yarışına çıkarılmış sorumlu varlıklarız. İnançlarımızı ve yaşantımızı sorgulayacak yalnızca Allah'tır. Bizim vazifemiz adâlet saçarak, ikramlar yaparak barışa koşmaktır. Çünkü "Barış daha hayırlıdır" (8) Son sözümüzü Kur'ânâ bırakalım: "Cezalandırmak isterseniz size yapıldığı kadarıyla cezalandırın.
Eğer, sabır gösterir affa ve barışa yönelirseniz, böylesi davranış sabredenler için daha hayırlıdır." (9) 1. Mümtahine 7 2. Bakara 208 3. Nisa 9 4. Nal 125;Ankebut 46;Casiye 14 5. Hucurat 9-10 6. Ebu Davu Akziye 15 7. Enfal 60-61 8. Nisa 128 9. Nahl 126
Barış için haklar ve hürriyetlere fiilen saygı ve yoksullarla dayanışma gerekli ise de yeter değildir. Bu sebeple İslâm, her vesile ile barışa yönlendirmektedir.
İslâm'ın içe dönük; Müslümanlara yönelik mesajları ise daha sıcak ve ayrıntılıdır. Mesela Kur'ân'ımız, kardeş olarak ilan ettiği mü'minlere ilk kardeşlik görevi olarak uzlaştırıcılığı yüklemiş, vuruşan gruplar arasında ezilenlerden yana tavır konularak ve de adâlet prensibi uygulanarak barışın sağlanmasını emretmiştir.
AY İKİYE BÖLÜNMÜŞTÜR
Hocam, gökyüzündeki ayın ikiye bölünmesi mûcizesi gerçek midir?
Bismillah... Kamer sûresinin ilk âyetleri bu konuyla ilgilidir. İslâm bilginlerin büyük çoğunluğu, Hz.Muhammed aracılığıyla gerçekleştirilmiş bir mucize olarak ayın gerçekten iki parçaya ayrıldığını ve sonradan birleştirildiğini kabul ederler.
Bölünmenin Kıyamet öncesinde gerçekleşeceğini ileri süren bilginler de vardır. İki taraf da kendilerince deliller ileri sürerler. Konuyu Tefsir kitaplarında okuyabilirsiniz.
Hocam, kafam çok karışıyor. "Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım" hadisi sahih midir?
Bismillah... Bu söz sahih bir hadis değildir. Kabul edilmesi, kişiyi Şirk'e götürebilir. Hz.Muhammed Allah'ın iradesi dışında var olmuş, Allah'tan bağımsız bir varlık değildir. O, diğer insanlar gibi yaratılmış bir beşerdir. Allah'ın kulu ve rasûlüdür/elçisidir. İfade "Seni yaratmasaydım alemleri yaratmazdım" şeklinde olsaydı bile yine de Kur'ân'ın açıklamalarına aykırı, İslâm dışı bir inanç olurdu
Yorum Sayısı : 0